hoşgeldiniz ben FURKAN BAYRAM
  bilmece
 

- BİLMECE NEDİR? -
 
Bilmeceler eşya, insan, hayvan, bitki, doğa ve inanışla ilgili bilgilerin üstü kapalı olarak anlatılması ve onun ne olduğunun düşünülerek bulunmasını hedefleyen çoğu kalıplaşmış sözlerdir.
Bilmeceler anonim ve ferdi bilmeceler olarak iki bölümde ele alınırlar. Anonim bilmeceler halk edebiyatı ürünüdür. Ferdi bilmeceler edebiyat ürünü olup yazarlar ve şairler tarafından yaratılırlar. Halk edebiyatı türü değeri taşıyan bilmeceler biçim bakımından nesir ve nazım olarak ikiye ayrılırlar. Sayıca az olan nesirli bilmeceler çoğu nazımlı bilmecelerin parçalanmasından oluşur. En kısa nesirli bilmecelere “Bostan borusu” (asma kabağı), “su kurusu” (buz) örnek olarak verilebilir. Nazımlı bilmeceler iki ya da dört mısradan oluşurlar. “Alçak dallı, yemesi ballı” (çilek). Az da olsa üç, beş, altı ve daha çok sayıda mısralardan oluşan bilmeceler vardır. “Yer altında yelpaze, abanınki endaze, Ananınki pek taze” (enginar). 3, 4, 5, 6 heceli dizelerden oluşanlara rastlandığı gibi daha çok 7 ve 8 heceli dizelerden oluşurlar. Uyak şemaları iki dizelilerde aa, üçlülerde aaa, dörtlülerle aaba, daha çok dizelilerde aa bb cc biçiminde olur.
Bilmeceler; söyleniş bakımından, başlangıçları kalıplaşmış sözlerle başlayanlar; metel metel bildirmece, benim gibi oğlum (kızım) var, bir acayip nesne gördüm, ol nedir kim; soruları ses taklidine dayananlar; “vin nnn vıt, bunu bilmeyen it” (sapan taşı); harf, hece ve kelime oyunlarına dayananlar; “İstanbul’da bir tane, İzmir’de iki tane, Ankara’da hiç yok” (i harfi), Tren gelir “is” diye, makinist vurur (tan) diye, kömürcü anahtarını kaybetmiş, kondüktör bağırır “bul diye” (İstanbul); aynı nesneyi olumlu ve olumsuz önermeler ile tanımlayarak çözümü güçleştiren bilmeceler; “Karşıdan gördüm bir hisar/ yanına vardım gülizar / bütün yer bütün kusar” (asker çadırı).
İçerikleri bakımından; alfabenin belli harflerinin ya da işaretlerinin bulunmasını isteyen bilmeceler; “Denizin ortasında ne var” (n harf); birkaç nesneyi kapsayan soru bulunan bilmeceler; “Biz altı kardeşiz altımızın da ayrı işi var, derya yüzünde bir balık kardeşimiz var, kim bilirse bu bilmeceyi, yetmiş bin altın, bir donanmış at müjdesi var” (Sultanahmet minareleri ve Kız Kulesi); insan vücudunun çeşitli yerlerini, çözümün bulunmasını güçleştirmek için, karikatürümsü bir anlatımla tanımlayan bilmeceler; “Yedi delikli tokmak, bunu bilmeyen ahmak” (baş, 2 göz, 2 burun deliği, 2 kulak); soyut bir kavramı tanımlayan bilmeceler; “Çarşıda Olmaz / Mendile Konmaz / Ondan Tatlı Bir şey Olmaz” (uyku) şeklinde gruplandırılabilirler.
Çok eski çağlardan beri yaşaya gelen bilmece sorma geleneği günümüzde de sürmektedir. Bilmeceler, çok eskilerde, savaşlarda karşılıklı sorularak savaşmadan bilen tarafın galip geldiği, kan dökmeden savaş kazanılan bir bilgi yarışması olarak işlev yapmıştır. Masallarda sıkça rastlanan dev veya başka yaratıkların, bilmecemsi soruları, padişahların kızlarını verecekleri kişilere bilmece sorarak bilgi yarışı yapmaları, birçok mitolojik olaylarda bilmecelerin çözümüyle olayın iyi bir şekilde sonuçlanması bilmecenin eski toplumlardaki önemini göstermektedir. Eskiden ciddi, zeka savaşı özelliği gösterirken, bilmece sorma geleneği zamanla eğlence şeklini almıştır. Değişen toplum yapısı ve yeni eğlence araçlarının gelişmesi sonucu unutulmuş görünse de çocuklar arasında olduğu gibi kırsal alanlarda çeşitli nedenlerle toplanan yetişkinler arasında bilmece sorma geleneğinin sürdüğü araştırmacılar tarafından belirlenmiştir. Bu ortamlarda kişisel veya karşılıklı gruplar halinde bilmece sorulmaktadır. Sorulan bilmecenin karşılığını bulamayan kişi veya tarafın, sonradan ipuçları isteme hakkı vardır. “Yenir mi, yenmez mi?, “Canlı mı cansız mı?”, “Burada var mı?” gibi sorulara “evet”, “hayır” gibi kısa ve kesin cevaplar verilebilir. Bilmece yine çözülmezse taraflar arasında pazarlık başlar. Pazarlık, bilmeceyi çözemeyenlerin cevabı öğrenebilmesi için bir bağışta bulunmasıyla sona erer. Bağışlar bilmecenin güçlük derecesine göre Mekke, Medine, İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerin yanı sıra, önem verilen herhangi bir şey olabilir.
Sosyal ve ekonomik yaşam biçimindeki hızlı değişiklik sonucu eğlence araçlarının çoğalması bu zengin folklor ürünlerini tarihe mal etmiş gibi görünmekle birlikte bilmecelerden okullarda öğretim aracı olarak yararlanılmaya başlanmıştır.
Bilmeceler genelde kış günleri odalarda yetişkinler tarafından çocuklara sorulduğu gibi çocuklar kendi aralarında da sormaktadırlar. Burada sadece bilmece sorulur, bilen oyuncu birbirlerine söyler ve bilmece sorma hakkını kazanır.
Ayrıca bilmeceli oyun çeşitleri de vardır. Bilmeli Matal, Eşlenbeş-Lebbeş oyunlarında iki grup olan oyuncular karşılıklı dururlar. Bir grup diğer gruba bilmece sorar. Bilirlerse bilmece sorma sırası o gruba geçer, bilemezlerse, bilemeyen grup bilmeceyi sonar grubu belli uzaklığa kadar sırtında taşır.
Çocuklar için sözcüklerle üretilmiş bir oyun aracı olan bilmece onlara, düş ve düşünce gücüne seslenen kurmaca bir dünya sunar. Şiirsel bir anlatımla çocukları dille kurgulanmış bir zeka oyununa davet eder. Onları, tüm bildiklerini sınamaya, olaylar ve olgular ile kavramlar arasında anlamsal ilgiler kurmaya yöneltir. İkilemeleri, deyimleşmeleri kullanarak, ana dilinin söz varlığını yansıtmadaki işlevini somutlar.
 
 
 
 
 

- BİLMECELER 1 -
 
Ufacık kuşlar,
Çiçekleri taşlar.
Kendi yemez,
Ele bağışlar.
(Arı)
 
 Daldan dala kırmızı pala
(Sincap)
 
Ben beslerim o süsler
(Çiçek)
               
Sıra sıra odalar                    
Birbirini kovalar
(Tren)
                                              
Ebem yapar dedem yapar
Biçkisi yok, rendesi yok
İplikten ev yapar
(Örümcek)
 
Beli boğazı darca, bazen çıkar ağaca
(Karınca)
 
Hangi on tatlıdır?
(Bal-on)
 
Geldi mi gelir, gitti mi gelmez?
(Gençlik)
 
Büyük baca küçük bacaya ne demiş?
(Yanıt: Büyüklerin yanında sigara içmeye utanmıyor musun?)
 
Hangi macun yenir?
(Lahmacun)
  
Sıcak evin direği
Tıp tıp eder yüreği
(Baba)
 
Dokuz ay zindanda yatar
Altı ayda zil çalar oynar
(Bebek)
 
Özü tatlı,
Sözü tatlı,
Candan daha değerli
(Anne)
 
Yattım yumuşak
Uyudum sıcak sıcak
(Yatak)
 
Ham iken tatlı
Olmuşu acı
(Bebek)
 
Askerden küçük
Paşadan büyük
(Çocuk)
 
Ben giderim,
O gider,
Arkamdan tin tin eder.
(Gölge)
 
Gece içindeyiz
Gündüz dışında
Pencereli, kapılı
Şirin bir yuva
(Ev)
 
Çarşıdan aldım bir tane
Eve geldim bin tane
(Nar)
 
Fini fini fincan,
İçi dolu mercan.
(Nar)

 
Eve bitişik odada
Yemek pişer orada
(Mutfak)
 
Uzun yoldan kuş gelir
Ne söylese hoş gelir
(Mektup)
 
İstanbul da süt pişti
Kokusu buraya düştü
(Mektup)
 
Kuyruğu var
Canlı değil
Konuşur
Ama insan değil
Camı var
Ama pencere değil
(Televizyon)
 
Buradan attım kılıcı
Halep’te oynar ucu
(Telefon)
 
Zilim var, kapım yok.
(Telefon)
 
Çın çın eder
Haber sorar
(Telefon)
 
Sesi var canı yok,
Konuşur ağzı yok
(Radyo)
 
Bir ağacı oymuşlar
İçine dünyayı koymuşlar
(Radyo)
 
Bir küçücük kutudur,
Bütün dünya yurdudur.
(Radyo)

 
O her gün yeniden doğar
Dünyaya haber yayar
(Gazete)
 
Yoldan gelir yürümeden
Dala konar görünmeden.
(Kuş)
 
Dal üstün de kilitli sandık  
(Ceviz)
 
Kırmızıdır açılır, kokuları saçılır
(Gül)
 
İçimde akrep var, zarar vermeden turlar.
(Saat)
 
Başımda saç yok, içimde tat çok
(Kabak)
Uzaktan baktım hiç yok
Yakından baktım pek çok
(Karınca)
 
 Bol yemek verir, kendi yemez yedirir
(Arı)
 
Katık oldum aşına, öp beni koy başına
İnce ince dil beni, haydi kimim bil beni    
(Ekmek)
 
Mantosu yeşil,
Entarisi kırmızı.
Bilin bakalım,
Bu kimin kızı.
(Karpuz)
 
Yeşil mantolu,
Kırmızı elbiseli,
Siyah düğmeli.
(Karpuz)
 
Etlice, metlice ortası tatlıca?
(Karpuz)
 
Allah yapar yapısını,
Bıçak açar kapısını.
(Karpuz)
 
Ne ağzı var, ne dili                
Konuşur insan gibi  
(Mektup)
                              
Ayakları su içer
Üstünden gelen geçer
(Köprü)
 
İki teker, üç teker
İki ayakla nasıl gider?
(Bisiklet)
 
Ateşe girer yanmaz
Suya girer uslanmaz
(Güneş)
 
Kutuplara giden zenci ne olur?
(Donar)
 
Yeter Çektiğim!
(Fotoğraf makinesi)
 
Gece gündüz yufka açar!
(Deniz)
 
Şehirden şehire koşarım, köyden köye giderim fakat hiç hareket etmem.
(Yol)
 
Ağzı vardır konuşmaz, yatağı vardır, fakat hiç uyumaz
(Akarsu)
 
Denizler gerçekte mavi boya olsaydı ne olurdu?
(Mavi boya sudan ucuz olurdu)
 
Eğri oturalım, doğru konuşalım.
(Deve)
 
Yerin altında kırmızı minare
(Havuç)
 
Açarsam dünya olur
Yakarsam kül olur.
(Harita)
 
Dört ayaklı ayı
Üstünde kabadayı
(Sandalye)
 
Ufacık sandık içine un bastık
(İğne)
 
Adamın biri baltası ile ormana gidiyormuş. Derin bir çukura düşmüş. Orada üç gün, üç gece kalmış, Orada ne yemiş?
Yanıt:Bal yemiş (Bal-tası)
 
Temel her şimşek çaktığında saçını, başını düzeltiyormuş. Niçin?
(Yanıt: Fotoğrafının çekildiğini sanıyormuş.)
 
Bir gün filin birine araba çarpmış. Fili hastaneye kaldırmışlar. Arkadaşı sinek de yanında gitmiş. Niçin?
(Yanıt: Kan vermek için)
 
Çarığı çattım bacaya attım.
(Terazi)
 
Yedi delikli tokmak
Bunu bilmeyen ahmak.
(Baş)
 
Uzaktan baktım bir kara taş yanına gittim dört ayak bir baş
(Kaplumbağa)
 
Et dedim met dedim
Git şuraya yat dedim.
(Süpürge)
 
Altı göl üstü gül.
(Gaz lambası)
 
Yer altında yağlı kayış.
(Yılan)
 
Uzun uzun uzanır,
Senede bir bezenir.
(Yılan)
 
 
Dişim var ağzım yok
(Tarak)
 
Çın-çınlı hamam,
Kubbesi tamam;
Bir gelin aldım,
Babası imam.
(Saat)

- BİLMECELER 2 -
 
Gökte gördüm köprü
Rengi yedi türlü
(Gökkuşağı)
 
Uzun Osman özde yatar
Uşakları bizde yatar.
(Kabak)
 
İner reyhan gibi
Oturur sultan gibi
Dürülür hasır gibi
Satılır esir gibi
(Kar)
 
Uzadıkça kısalan şey nedir?
(Hayat veya Ömür)
 
Mavi tarla üstünde,
Beyaz güvercin yürür.
(Yelkenli)
 
 
Küçücük fıçıcık,
İçi dolu turşucuk.
(Limon)
 
Yarım kaşık,
Duvara yapışık.
(Kulak)
 
 
İçi taş, dışı taş,
Ha dolaş, ha dolaş.
(Minare)
 
Dalda durur
Elde durmaz.
(Kuş)
 
Dut ağacını oyarlar,
İçine mani koyarlar.
Ağlama tontonum ağlama,
Şimdi kulağını burarlar.
(Saz)
 
Karşıdan baktım,
Bir kara taş.
Yanına gittim,
Dört ayak, bir baş.
(Kaplumbağa)
 
Şekere benzer, tadı yok.
Gökte uçar, kanadı yok.
(Kar)
 
Tarlada biter,
Makine büker,
Her sabah, akşam
Elimi öper.
(Havlu)
 
 
Bir trenim var, 
Gittiği yeri dümdüz yapar.      
(Ütü)
 
Katık oldum aşına.
Öp beni, koy başına.
İnce ince dil beni,
Haydi kimim bil beni.
(Ekmek)
 
Kat kattır amma katmer değil,
Kırmızıdır amma biber değil.
(Gül)
 
Bir tas yoğurdum var,  
Yarısı ak, yarısı kara.
(Göz)
 
Benim iki pencerem var,
Etrafı etten duvar.
Her gün erkenden açarım,
Gece olunca kaparım.   
(Göz)
 
Kolu var, bacağı yok,
Dikdörtgeni var, karesi yok.
  
(Kapı)
Altı deri üstü deri,
İçinde binlerce darı 
(İncir)
 
Sarı tavuk dalda yatar,
Dal kırılır yerde yatar.
 
(Ayva)
 
Taştandır demirdendir,
Yediği hamurdandır,   
Bütün dünyayı doyurur,
Kendi doymaz nedendir? 
(Fırın)
 
Bir sihirli fenerim,
Kibritsizde yanarım. 
(Ampul)
 
Babam kandil, dedem çıra
İşin yoksa beni ara.
(Ampul)
 
İki camlı pencere,
Bakıp durur her yere.                 
(Gözlük)
 
Yuvarlağız, altındanız,
Bir kolda toplanırız.      
(Bilezik)
 
Bir kapakta bin yaprak.              
(Kitap)
 
Beyaz duvar içinde,
Sarı kanarya yatar.    
(Yumurta)
 
Üstü çayır, biçilir,
Altı çeşme, içilir.
(Koyun)
 
Gökte açık pencere,
Kalaylı bir tencere.
(Ay)
 
Yer altında civcivli tavuk
(Patates)
 
Benim ak saçlı, ebem var.
Gece gündüz yufka açar.
(Deniz)
 
Ufacık mermer taşı,
İçinde beyler aşı;
Pişirirsen aş olur,
Pişirmezsen kuş olur.
(Yumurta)
 
Yürür yürür iz etmez,
Hızlı gitse toz etmez.
  
(Gemi)
 
Ocak başında kuyu,
Kuyunun içinde suyu;
Suyun içinde yılan,
Yılanın ağzında mercan.
(Lamba)
 
Bir çuval cevizim var,
Sayarım tükenmez.
(Yıldız)
 
El eker dil biçer.
(Yazı)
 
Arşın ayaklı,
Burma bıyıklı.
(Tavşan)
 
Sarı sarı içinde,
Sarı zarfın içinde,
On iki birlik kardeş,
Birbirinin içinde.
(Portakal)

Az gitti, uz gitti,
Dere tepe düz gitti,
Altı ay bir güz gitti;
Uyanınca hep bitti.
(Rüya)
 
 
O odanın içinde,
Oda onun içinde.
(Ayna)
 
On ay yatar,
İki ay kalkar;
Feneri yakar,
Etrafa bakar.
(Ateş Böceği)
 
Dağda tak tak,
Suda cıp cıp.
Arşın ayaklı,
Burma bıyıklı.
(Balta, Balık, Leylek)
 
Dağdan gelir, taştan gelir,
Bir kükremiş arslan gelir.
(Sel)
 
Sıra sıra odalar,
Birbirini kovalar.
(Tren)
 
Alçacık boylu
Kadife donlu.
(Patlıcan)
 
İki ayaklı deve,
Bunu bilmeyen ebe
(Leylek)
 
Dağda tak tak,
Suda cıp cıp
Arşın ayaklı,
Burma bıyıklı.
(Balta, balık, leylek, tavşan)
 
 
Altı mermer
Üstü mermer
İçinde bülbül öter
(Ağız)
 
Hanım içinde saçı dışında
Makas kesmez, terzi dikmez
(Mısır)      
                                              
Yeşil ağaçta kırmızı mercan
(Elma)      
 
Alt yanı sivri tepe içindedir (Çene)
Üst yanı çakıldak (Diş)
Daha üstü muşulak (Burun)
Daha üstü ışıldak (Göz)
Üstü kara kolan (Kaş)
Daha üstü bir alan (Alın)
 
Biz biz idik, biz idik  
Otuz iki kız idik.
Ezildik, büzüldük.
İki duvara dizildik.
(Diş)
 
 
Metel metel mert atar,
Dil atar damak tutar.       
(Anahtar)
 
Arşın ayaklı
Burma bıyıklı.
(Buğday)
Alçacık dallı,
Yemesi ballı. 
(Kiraz)
 
Mavi atlas
Arşın yetmez,
Makas kesmez,
Terzi biçmez.
(Gökyüzü)
 
Mavi atlas iğne batmaz.
(Gökyüzü)
 
Bir küçük ay taşı            
İçinde beyler aşı                            
Pişirirsen aş olur            
Pişirmezsen kuş olur.
(Yumurta)  
 
Kat kattır katmer değil,
Kırmızıdır elma değil,
Yenir ama meyve değil.
(Soğan)
 
Kutuplara giden zenci ne olur?
(Donar)
 
 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol